Halka yönelik TSSB tedavi önerileri

KAMUOYUNA AÇIKLAMA

TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU (TSSB)’NA REGÜLASYON TIBBI VE NÖRALTERAPİ YAKLAŞIMI

Ömer Soyak1,3, Ferda Firdin2,3, Hüseyin Nazlikul3,4,5

1 Serbest Hekim, Samsun, Türkiye

2 Serbest Hekim, Bursa, Türkiye

3 Bilimsel Nöralterapi ve Regülasyon Derneği, İstanbul, Türkiye

4 Naturel Sağlık - Doğal Sağlık Merkezi, İstanbul, Türkiye

5 Internatinal Federation Medical Associations of Neuraltherapy, Meiringen, Switzerland

Mustafa Kemal Atatürk ve Arkadaşlarının büyük emeklerle kurduğu Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlamaya heveslendiğimiz bu yıl, bizim de nöralterapistler olarak bu kutlamaya 2-4 Haziran 2023 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştireceğimiz 9. Uluslararası Nöralterapi Kongresinin hazırlıklarını soluksuz sürdürdüğümüz bir zamanda, ülkemizin bir bölümünü yerle bir eden ve şimdiye değin 50 binin üzerinde insanımızın ölümüne yol açan ve göçük altında kalan insanımızın 200 binin çok üzerinde olduğunu söylenen büyük bir deprem felaketi yaşadık ve hala da yaşamaya devam ediyoruz.

Depremin harabeye çevirdiği coğrafyamızda yaşananları uzaktan izlemek bile nefes almayı zorlaştırıyor ve insanı sarsıyor. 

Pazarcık ve Elbistan merkezli   depremin  şiddeti (7.7, 7.6), etkilediği bölgenin büyüklüğü, yarattığı yıkım ve kayıplar, uzun süre devam eden artçı depremler, geciken kurtarma çalışmaları, depremzedelerin karşılaştığı barınma gibi sorunlar, bu felaketin etkisini   önceden yaşanan felaketlerin etkisinin çok üstüne çıkarmıştır…

Travma sonrası stres bozukluğu, yaşanan bir travmanın ardından kişinin uzun süreli stres, kaygı, korku, üzüntü ve diğer belirtiler yaşamasıdır. Deprem sonrası TSSB, depremin etkisi altında kalan kişilerin birçoğunda görülebilen bir durumdur.

İnsan olarak son derece dirençli bir türüz. Var olduğumuzdan beri acımasız savaşlar, sayısız felaketler (doğal ya da insanın neden olduğu) ve kendi yaşamımızdaki şiddet ve ihanetlerden çıkıp toparlanabiliyoruz. Fakat bu travmatik deneyimler tarihimiz ve kültürümüzde büyük ya da küçük, nesiller boyu aktarılan izler bırakmaktadır. Bu izler, yapısal bedenimizde (biyolojimiz ve bağışıklık sistemimizde) ve enerjisel bedenimizde (zihnimiz, duygularımız ve ruhsal sistemimizde) fark edemediğimiz derin etkilere neden olmaktadır. Bu travmalar sadece travmayı yaşayan kişileri değil sosyal çevresindeki herkesi etkilemektedir. 

Fiziksel ve psikolojik şiddet, deprem, sel, savaş gibi felaketler, sevilen birinin kaybı ve benzeri olaylar bireyde travma ile ilişkili olarak bazı ruhsal sorunlara neden olabilir. Ortaya çıkan bu soruna Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) adı verilir. Bir travmadan sonra hangi psikolojik ve fizyolojik tepkilerin normal, hangilerinin hastalık olduğunu, kimlerin kendiliğinden şifa bulacağını veya kimlerin uzun süre hasta olarak kalacağını önceden belirleyebilmek kişi ve ailesi için olduğu kadar toplum için de önemlidir. Özellikle deprem gibi doğal felaketlerden ve savaş gibi insan eliyle oluşturulan travmatik yaşantılardan etkilenen kişi sayısının milyonlarla ifade edilmesi konunun ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğunu göstermektedir.  

TSSB’nun Önemli Belirtileri Nelerdir? 

  • Belirtiler arasında öncelikli olarak olayın tekrar tekrar hatırlanması vardır. 
  • Bulunduğu ortamdan uzaklaşma ve içe dönme görülebilir. 
  • Kişinin dış dünyaya olan ilgisi kaybolur. 
  • Yaşanan travma anı, sanki şu anda yaşanıyormuş gibi hissedilebilir. 
  • Travma olayını hatırlatan mekanlardan, kişilerden ve konuşmalardan uzak durmak da en önemli belirtiler arasındadır. 
  • Kişi dehşet duygusu içinde yaşayabilir. 
  • Uyumakta güçlük çekme, seslerden irkilme, çabuk öfkelenme ve duygusal küntlük görülen belirtiler arasındadır. 

Yaşanan bir afet sonrası mağdurların yaklaşık %10-15’i olaydan çok kısa bir süre sonra toparlanmaktadır. Yaklaşık %70’lik bir bölümü ise olaydan etkilenmektedir ve “stres tepkileri” göstermektedir. Bu gruba giren kişilere yapılacak her tür destek ve özellikle psikososyal destek çalışmaları çok önemlidir. Kişilerin vermiş oldukları “stres tepkileri”nin uzun ya da kısa süreli olması kendilerine verilen destekle doğru orantılıdır. Geriye kalan %10-15’lik bölüm ise travmatik olaylardan uzun süreli olarak etkilenmektedir. 

Bu depremin sonuçlarına yönelik rehabilitasyon önümüzdeki 10 yıl planlı bir şekilde ancak hafifletilebilir. Bunun için de doğru nitelikle bir plan dahilinde ilerlemek gerekir. Çözüm; bir an önce bina yapmaktan önce, planlı bir hazırlık içinde olmak gerektiğini göstermektedir. Çocukların bu travma altından nasıl kalkacağı ve eğitimlerinin nasıl şekillenmesi gerektiği sırf karın doyurmakla olmamalıdır. 

Deprem sonrası yaşanan korku ve kaygı, özellikle çocuklar için çok zorlayıcıdır. Bazı çocuklar, küçük yaşlarda normal olan parmak emme, altını ıslatma gibi davranışlara geri dönebilirler. Kabuslar görebilir, yalnız yatmaktan korkabilirler. Okul başarıları etkilenebilir. Ayrıca daha sık öfke nöbeti gösterebilir ya da içlerine kapanıp, yalnız kalmak isteyebilirler.

Depremin, bunu yaşayan insanlar üzerinde çok büyük ve uzun vadeli etkileri vardır ve olacaktır. Deprem bölgesinde bu travmaları yaşamış insanlar başta olmak üzere öncelikle tıbbi ve psikolojik problemlerini çözmek için farklı branşların ortak hareket etmeleri ve hasta odaklı rehabilitasyon hizmeti vermeleri çok önemlidir. Bunun doğru planlanması ve liyakat sahibi insanların öncülüğünde koordinasyonu şart… 

Deprem coğrafyası başta olmak üzere tüm toplum olarak yaşadığımız bu durum Travma sonrası stres bozukluğudur. Her yaştan insanda travma sonrası stres bozukluğu olabilir.  Özellikle ailelerinde büyük kayıpları olan, uzun süre göçük altında kalan ve onların çıkarılması için çaba içinde olan, çıkarılamayanların tamamımda bu rahatsızlık oluşabilir. 

Travma sonrası verilen tepkiler dört ana başlıkta toplanabilir; 

1. Fiziksel Tepkiler: 

Sözü edilen normal stres tepkileri, vücudumuzda sempatik ve parasempatik sinir sistemine dayalı olarak ortaya çıkar. Sempatik sinir sistemi tehlike algılandığı anda devreye girmektedir. Bedenin tehlikeli durumdan kaçmaya veya tehlikeyle savaşmaya hazırlanması için gerekli değişikliklerin meydana gelmesini sağlamaktadır. Aktivitesi, kalp atışlarında ve nefes alıp vermede hızlanma, terleme, sindirim sisteminde hareketlenme, kaslarda gerginlik, yorgunluk, uykuya dalmada güçlükler olarak sıralanabilir. Ayrıca vücudun değişik yerlerinde ağrı ve acı, iştahta değişiklikler, mide bulantısı ve cinsel dürtülerdeki değişikliklerdir. Tehlike ortadan kalktıktan sonra ise parasempatik sinir sistemi devreye girer. Sempatik sistemin vücutta ortaya çıkardığı değişikliklerin geri dönüşümünü, beden aktivitelerinin normale dönmesini sağlar. 

Bütün bu değişikler doğal olarak programlanmıştır ve bu durum normaldir. Hatta hayatta kalmak için gereklidir. Buna karşın bazı durumlarda, sempatik sinir sistemi o kadar yoğun ve uzun süreli çalışmak durumunda kalır ki parasempatik sinir sisteminin devreye girmesi ve işlemin geri dönüşümü güçleşir. Bu noktada psikolojik travmaya bağlı olarak ortaya çıkan bir takım sorunlar söz konusudur. Genel Uyum Sendromu yaklaşımına göre, stres yaratan bir olayla karşılaşıldığında vücut ilk önce dikkatin ve bütün duyuların keskinleştiği alarm durumuna geçer. Daha sonra olayın etkilerini azaltmaya yönelik direnç aşaması ile vücut stres yaratan durumla savaşmaya başlar. Eğer bu aşamada yapılanlar işe yaramazsa, vücutta bir tükenme hali söz konusu olmaktadır ve doku yıkımı, hatta ölüm gerçekleşmektedir. Diğer bir deyişle devam eden yoğun stres karşısında, sıklıkla gözlenen psikolojik tepkilerin yanı sıra vücut da zarar görmektedir. 

2. Duygusal Tepkiler: 

Travmatik olay karşısında stres sonucu ortaya çıkan duygusal tepkiler eğer ilk iki hafta gözleniyorsa normaldir. Travmatize olmuş kişiler şok, korku, yas, öfke, suçluluk, utanç, çaresizlik, ümitsizlik, duygusal uyuşukluk gibi duyguları yoğun bir şekilde yaşayabilirler. İlk 1-2 haftadan sonra eğer bu duygular varlıklarını ve yoğunluklarını korurlarsa bu, muhtemel bir psikolojik soruna işaret etmektedir. 

3. Bilişsel Tepkiler: 

Strese verilen bilişsel tepkiler duygusal tepkilerle bağlantılıdır. Verilen bilişsel tepkiler hem olayın kendisi hem de verilen fiziksel ve duygusal tepkiler nedeniyle ortaya çıkabilirler. Söz konusu tepkiler şaşkınlık, dalgınlık, mekan ve/veya zaman oryantasyonunda güçlük, hafıza problemleri ve kafa karışıklığı olarak özetlenmektedir. 

4. Kişilerarası Tepkiler: 

Aşırı stres durumlarında evde, okulda ve/veya işteki arkadaşlık, eş ve ebeveynlik ilişkilerinde de ortaya çıkan bazı belirtilerden söz etmek mümkündür. İlişkilerde gözlenebilen bu değişiklikleri güvensizlik, tedirginlik, artan çatışma eğilimi, içe kapanma, yalnız kalma ve reddedilmiş hissetme takip etmektedir. Ayrıca uzaklaşma, önyargılı olma eğiliminde artış ve kontrol etme ihtiyacında artış örnek gösterilebilir. 

Son yaşadığımız deprem felaketinde olduğu gibi yaşanılan şey katlanılamaz ve dayanılmazdır. Bunu daha önceki deneyimlerimize, bulunduğumuz ortama ve aldığımız destek seviyesine göre hepimiz farklı boyutta yaşadık ve yaşamaya da devam ediyoruz. Ancak TSSB olan hastalar bir yandan yaşadıkları travmayı zihinlerinden atmaya çalışırken, bir yandan da çaresizce normale dönme çabası içinde olurlar.  

TSSB olan hastalar her şeyi unutmak isterler. Ancak hayatta kalma modunu sağlayan limbik sistemimiz bu konuda yeterli olamamakta ve en ufak bir stres karşısında uygunsuz bir sempatik aktivite (savaş/kaç/donma) ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucunda yoğun olarak salgılanan stres hormonları nedeniyle  ölçüsüz ve uygun olmayan duygu ve fiziksel duyumlar, dürtüsel ve saldırgan davranışlar ortaya çıkmaktadır. Kişiler, kontrolden çıktıklarını ve normale gelemeyecek şekilde hasar aldıklarını düşünürler.  

TSSB olan hastalarda en önemli biyokimyasal değişim yüksek kortizol seviyeleridir. Travma anında hayatta kalma modu ile yoğun bir deşarj olmakta ama hızla normale dönmek yerine hep yüksek kalmaya devam etmektedir. Bu da hastayı sürekli hayatta kalma modunda tutar. Bu durum, Frontal korteks (ön beyin) - Amigdala - Hipotalamus - Limbik Sistem arasındaki sinir bağlantılarında bozulma ile sonuçlanır. Böylece yönetim, bilinçli beyinden (prefrontal korteks) bilinçsiz beyine (subkotikal) geçer ve travma üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen beyin hep alarm durumunda kalır. Sonuç olarak karmaşık seçenekler arasından seçimler yapabilen bilinçli beynin aksine kabaca benzerliklere dayalı tepkiler veren bilinçsiz moda geçer. Bu iki beyin arasında sürekli bir çatışma vardır. 

TSSB olan hastaların sinir sistemi görüntüleme çalışmalarının en önemli tespitlerden birisi de travma anında sol beyin yarısının inaktif olduğudur. Bu tespit travmayı anımsatan bir uyarı karşısında neden sessiz ve hareketsiz kaldığımız gibi birçok uygunsuz duygulanım ve davranış bozukluklarını açıklar. 

Travmanın ardından dünya, farklı bir sinir sistemi ile algılanmaktadır. Hayatta kalanın enerjisi artık yaşamın akışına katılma pahasına bu kaosu bastırmaya odaklanmaktadır. Katlanılmaz ruhsal ve bedensel tepkilere karşı normale dönme çabası, fibromiyalji, kronik yorgunluk, dikkat ve konsantrasyon bozuklukları ve otoimmün hastalıkları da içeren geniş hastalıklar silsilesiyle sonuçlanabilmektedir. Bu durum hastalıkların tedavisinde bütüncül tedavilerin önemini gösterir. 

TSSB, her ne kadar Psikiyatrinin uzmanlık alanıyla ilgili olsa da ortaya çıkan durum aynı zamanda sempatik ve parasempatik sinir sistemi arasındaki dengesizliğe yol açtığı ve bir çok belirti, bu dengesizlikten kaynaklandığı için biz Nöralterapistlere çok iş düşmektedir. Nöralterapi, lokal anestezikler kullanarak bahsi geçen sempatik ve parasempatik sinir sistemi arasındaki dengenin yeniden oluşturulmasında, evrensel kabul görmüş çok önemli, yan etkisi oldukça düşük ve etkili bir tedavi yöntemidir. Nöralterapi alanında uzman bir hekim tarafından doğru teşhis konulması, ardından doğru tedavi seçimi; TSSB’nun iyileştirilmesi ve hasar bırakmaması için son derece önemlidir.

Bu konuda uluslararası geçerliliği olan ve IFMANT’ın kabul ettiği eğitimleri almış olan hekimlere başvurulması optimal fayda sağlayacaktır.

https://www.noralterapi.com/207/egitmen-kadromuz